MEDITERRANEAN
‘Masmavi gökyüzü, daha da mavi denizler, altın sarısı kumsallar, ışıldayan beyaz badanalı duvarlar, pazar tezgahlarındaki meyve, sebze ve çiçeklerin kırmızı, yeşil, mor, turuncu parıltısı..Bütün bunlar Ege ve Akdeniz’in paletindeki renklerdir.’ diye başlıyorlar söze Jacqueline Clarke ve Joanna Farrow birlikte yazdıkları Akdeniz Yemekleri kitabında.
Ege ve Akdeniz demek ; Fransa’dan İtalya’ya, Yunanistan’dan Türkiye’ye, Suriye’ye, Lübnan’a İsrail’e, Afrika’nın kuzey kıyılarından Mısır’a, Libya’ya, Tunus, Cezayir, Fas ve Kıbrıs’tan İran ve Ortadoğu’ya uzanan 15 ülkeyi, üç kıtayı (Avrupa, Asya ve Afrika) ve üç kadim dini içinde barındıran çok renkli bir kültür demek.
Ege ve Akdeniz iklimi, verimli toprakları ve coğrafi özellikleriyle zeytin ve zeytinyağı başta olmak üzere sebze ve meyveler ; domates, üzüm, sarımsak, soğan, biber, enginar, patlıcan, kereviz, mantar, pırasa, kabak, rezene, marul, fesleğen, maydanoz, dereotu, nane, roka, biberiye, kişniş , baharatlar ; karabiber, paprika, zencefil, tarçın, kimyon, zerdeçal ile kapari, badem, incir ve narenciyeler; portakal, limon, mandalina, greyfurt gibi pek çok sağlıklı ve lezzetli ürünler sunuyor her mevsim.Yine mozarella’dan parmesana, keçi peynirinden fetaya, mascarponeden tulum ve beyaz peynire kadar geniş bir peynir çeşidine ev sahipliği yapıyor. Mayalı, mayasız zengin ekmek geleneği, buğday, prinç, nohut, fasulye,bakla..
Ya denizler, bereketli ve bonkör denizler.. Tekir, barbun, çipura, akya, ahtapot, levrek, karides, kalamar, kefal, midye, mercan, lidaki, sardalya, papalina ve daha niceleri..
Ve tabii otlar..Az haşlanıp üzerine sadece limon ve zeytinyağ eklenerek sunulan cibez, arapsaçı, şevketibostan, radika ve ısırgan otları..Ve bunlarla doğal beslenen kümes ve av hayvanları..
Ne şanslıyız değil mi? Ama durun daha bitmedi. Bu topraklarda yaşıyorsanız bütün bu güçlü koronun tek hedefinin sadece karınlarımızı doyurmak olmadığını da çok iyi bilirsiniz. Çünkü Egelilik, Akdenizlilik aslında kendine özgü bir yaşam biçimi demektir aynı zamanda. Midemizden çok kalplerimize hitap eden, duygularımızı besleyen, dostlarla, akrabalarla paylaşılan geniş sofralar, uzuuun yemeklerdir. Neşeli tapas menüleridir, tapenadedir, İtalyan antipastileridir, Puglia şaraplarıdır, günbatımlarında Theodorakis’in ezgilerine ouzoyla, rakıyla ve kahkahalarla yada gözyaşıyla eşlik eden egeli mezelerdir. Karşı kıyılardan baharatların kokusu yayılır, falafelin, tabbulenin lezzetine doyamazsınız.
Bu yeme-içme kültürünün zenginliği, binlerce yıldır Akdeniz çanağında yaşayan insanları birbirinden sınırlarla ayıran değil, basit ve sade bir masa etrafında kendini evinde hissetiren bir büyüdür olsa olsa..
Litany olarak bizler de Ege ve Akdenizli menümüze layik olmaya, her mevsim yenilemeye, doğal, yerel ve taze üretime özen göstermeye çalışıyoruz. Yola çıktığımız gün ilan ettiğimiz ‘şükür duamızı’ da burada bir kez daha yenilemiş olalım..
‘Yediğimiz her şeyin sadesi, tazesi ve yereli güzeldir. Bizler yaşadığımız bu bölgenin; Ege ve Akdeniz’in kendine özgü, taze ve doğal gıdalarının ve beslenme alışkanlıklarının önemine inanıyoruz. Sofralarımıza gelen her türlü yiyeceğin üretiminde emeği olan Ayvalık’lı zeytin üreticisinden Foça’lı balıkçıya, Manisa’lı üzüm üreticisinden Aydın’lı incir üreticisine kadar herkese şükram duyuyoruz. Toprağa ve üretime saygı göstermeden, lezzete ve güzel yemeklere ait bir kültürün var olamayacağına inanıyoruz.’